Kadınlar üzerinde bedensel ve ruhsal olarak çeşitli etkileri olan her doğum benzersiz bir deneyimdir. Kadın yaşamının dönüm noktalılarından biri olan ve nesillerin devamını sağlayan ‘doğum mucizesinin’ mutluluğu tarifsizdir. Ancak bir kadın için doğum sonrası da önemli bir süreçtir. Doğumdan sonraki ilk haftalardan itibaren başlayan bu zaman diliminde kadının bedeni iyileşmeye başlar ve eş zamanlı hormonal değişiklikler devam eder. Bebek bakımı, emzirme, uykusuzluk ve duygusal değişikliklerle geçen bu dönem bazen sancılı bir hale evirilebilir.
Doğumdan sonra bir kadının yaşayabileceği psikolojik rahatsızlıklar çoğu kez toplum tarafından göz ardı ediliyor. Doğum sonrasında takıntılı, endişeli, çaresiz, umutsuz ve yalnız hissetme gibi işaretlerle kendisini gösteren bu travmanın yıllarca sürebilen etkileri milyonlarca anneyi ilgilendiriyor.
Bir kişinin travmatik bir olayı deneyimledikten sonra ortaya çıkan bir psikiyatrik bozuklukları ifade eden Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)’nin etkileri aylar veya yıllar sonra ortaya çıkabilir.
Korku, üzüntü, aşırı stres, ciddi bir tehlike, ölüm, şiddet veya cinsel istismar gibi kişinin fiziksel veya psikolojik bütünlüğünü tehdit eden olayları içeren TSSB’nin tarihsel ilk örnekleri 1. Dünya Savaşı'ndan dönen askerlerde görüldü. Aradan yıllar geçmesine rağmen halen TSSB, daha çok erkeklerin yaşadığı ve savaşla bağlantı kurulan bir hastalık olarak düşünülüyor.
Hâlbuki yeryüzünde milyonlarca kadın da doğum sonrası TSSB semptomlarıyla ile mücadele ediyor. Özellikle doğum sürecini ağır yaşayan kadınlar bu dönemi daha zorlu geçiriyor. O anda yaşadıkları korku ve çaresizlik halleri daha sonra kâbusa dönüşebiliyor veya geçmişi hatırlatan olaylar karşısında panik, kaygı, hüzün ve üzüntüye kapılabiliyor. O anları anımsatan her şeyden kaçma ya da konu hakkında susma eğilimi görülebiliyor.
Doğum sonrası TSSB bu ciddi sonuçlarına rağmen ancak 1990'lı yıllarda resmi olarak kabul görmeye başladı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre; gebelik ve doğum kaynaklı problemler sebebiyle her gün 803 kadın yaşamını kaybediyor. Henüz doğum sonrasında bu rahatsızlığa ilişkin bulguların kaç kadında görüldüğüne dair yeterli bir veri elde bulunmuyor. Uzmanlar sorunun her 100 doğumdan 4'ünde ortaya çıktığı düşünüyor. Öte yandan; 2003 yılında yapılan bir araştırmada sorunlu doğum yapan kadınların üçte birinde travma sonrası stres bozukluğuna rastlandı. Dünyada her yıl milyonlarca kadına doğum sonrası TSSB teşhisi konulmadığı tahmin ediliyor.
Doğum sonrası TSSB’nin yansımaları çeşitli biçimlerde etkisini hissettirebilir. Örneğin; doğum anında yaşanan acı ve korku tekrarlayabilir. Takıntılı, aşırı endişeli veya kendini tehdit altında hissetme gibi davranış bozuklukları baş gösterebilir. Doğum öncesinde başka bir travma veya depresyon öyküsü olan kadınlarda TSSB riskinin beş kat daha fazla görüldüğü ifade ediliyor. Kadınların iyi bir anne olmadıkları kaygısı teşhisi geciktirebiliyor.
PTSD bir dizi bilimsel yöntemlerle tedavi edilebilir. Belirtilerin şiddetine, kişisel tercihlere göre farklılık gösterebilen TSSB’nin tedavisi uzun soluklu bir işlevdir. Bu yüzden tedavinin bir uzman kontrolünde ilerlemesi önemlidir. En yaygın tedavi biçimlerinden biri olan konuşma terapisinin (Psikoterapi) yanında bu dönemde; yeterli uyku, düzenli fiziksel aktivite, sağlıklı bir beslenme düzeni, stresten kaçınmak ve destekleyici sosyal ilişkiler kurmak iyileşme sürecini hızlandırabilir. Bazı durumlarda ilaç tedavisi önerilebilir.